9 Ocak 2016 Cumartesi

...



Bu kitabı okumadan önce çok fazla önyargıyla yaklaşmıştım. Ama kitabı okuyunca hoşuma gitmeye başladı. Tabi bazı yerler çok saçma geldi bazı yerler de çok hoşuma gitti. Kitabın içini ve kullanılan fotoğrafları çok beğendim. Bir ara kitabı okumayı bırakıp sadece fotoğraflara baktım diyebilirim. 

Sonuç olarak yine de daha fazla ilgimi çeken efsane olmadı. Ama ilgimi çeken efsaneler yazarken zevk aldım. Bir ara baya eğleniyordum.

Her şeye rağmen ben kitabı okumanızı tavsiye ederim. Bu şekilde İstanbul hakkında efsane bile olsa bir şeyler öğrenmiş oluyorsunuz.  



Eğri Minare


Rivayete göre Süleymaniye Camii yapılırken bir çocuk minarenin eğri olduğunu söyler. O sırada oradan geçen Mimar Sinan bunu duyar ve urganı minareye bağlatıp, güya düzeltiyormuş gibi işçilere çektirir. Sonra çocuğa '' Düzeldi mi ? '' diye sorar. Çocuk şimdi düzeldiğini söyler. Olayı izleyen kalfalar niçin böyle yaptığını merak ederler. Bunun üzerine Sinan '' Eğer böyle yapmasaydım, minarenin eğri olduğu inancı çocuğun bilincine yerleşecek ve belki de bu çocuk ileride birçok kimseyi minarenin eğri olduğuna inandıracaktı.'' cevabını verir. 
 
Eğri minareyi okuyunca aklıma İtayla'da bulunan Pisa Kulesi geldi. Ve içimden '' Onların Pisa Kulesi varsa bizim de Eğri Minaremiz var.'' gibi bir düşünce geçti. :) 
Onun dışında bu minarenin gerçekten eğri olup olmadığını araştırdım ve gerçekten eğriymiş. Eğri Minare’nin eğik mi yapıldığı yoksa sonradan mı eğildiği hep merak edilmiş. Araştırmalara göre Eğri Minare ustası tarafından eğik yapıldığı genel görüş olarak kabul edilmiş. Mimar Sinanın yer çekimi kanuna muhalefet ederek yaptığı bu minarenin mimarlık  eseri olduğunu düşünüyorum. Ve efsanede yaptığı şeyde Mimar Sinan'nın yetenekli olduğu gibi çok da zeki olduğu açıkça ortada. 



Topkapı Sarayı'ndaki Kutsal Emanetler

Bir rivayete göre Hazreti Ali'nin Topkapı Sarayı'nda bulunan kılıcı bazen esrarengiz bir şekilde ortadan kayboluyormuş. Esrarengiz bir şekilde kaybolan bu kılıç tekrar geri döndüğünde üzerinde kan görülüyormuş. Çünkü bu esrarengiz kılıç savaşa gidiyor ve savaşıyormuş. 

Gerçekten çok esrarengiz bir efsane olmuş. Üstünde pek yorum yapamayacağım ama ilgimi çekti. Ben de paylaşmak istedim. 



Kapalıçarşı'nın Altındaki Tüneller



Efsanede İstanbul'un altı birbirine bağlı dehlizlerle kaplı olduğu söyleniyor. İşte efsane dediğin böyle olur. En sevdiğim konulardır şu tüneller. Kitabı okurken başlığı görünce hemen okumaya başladım kısa olması beni üzdü. Keşke sadece tüneller diye bir bölüm olsaydı. Hepsine inanırdım herhalde. Efsaneler gerçek değildir büyük ihtimal. Ama konu tünel olunca her şeye inanabilirim. Nedendir bilmiyorum ama gerçekten bir yerde gizli tüneller olması çok dikkatimi çekiyor. Bence kesinlikle İstanbul'da bir sürü tünel var. Eski mekanlarında çoğunda da bulunduğunu düşünüyorum. Hatta okuduğum okul olan İstanbul Üsküdar lisesi 1938 yapılmış. Bir tane tüneli var. Kaldığım pansiyonun altında bir kapı var ve o kapı da okulun alt katına bağlanıyor. Bunu öğrenince çok şaşırmıştım. Tabi oraya bile bir sürü hikayeler anlatılıyor. İstanbul'un altında olması daha da fazla ihtimal gibi geliyor bana bu yüzden. Bunları araştırmak çok hoşuma giderdi. 


Ayasofya'nın Denize Batan Sunağı

Türklerin İstanbul'u fethettiği gün, Yunanlar Aysofya'nın sunağını, Türklerin eline geçmemesi için, gemiye yüklerler. Fakat gemi Marmara'ya geldiğinde gemi batar ve sunak denize batar. Sunağın battığı yerde hiç dalga olmaması ve güzel kokuların yayılması evrensel motiflerden biridir. Bu efsanede de sunağın battığı yerin dalgasız kaldığından ve güzel koktuğundan bahsedilmektedir. 

Bir efsane de daha birileri İstanbul'u tekrar fethederlerse şu olucak bu olucak gibi düşünceye girmişler. Bir kez daha gülmeme neden oldular. Bu sefer de Yunanlar İstanbul'u tekrar fethederlerse o sunağın tekrar Ayasofya'ya getirileceğine inanıyormuş. 

Bu arada sunağın ne demek olduğunu bilmiyordum.

 Sunak : Sunak ya da altar, adak adanan ve kurban kesilen dini yapı. Özellikle antik dinlerde yaygın olan Sunaklar, Musevilik ve Hristiyanlıkta da önemli bir yere sahiptir. Sunaklar, mimari açıdan da önemli yapılardır. Antik dinlerden kalan sunak yıkıntıları, dinlerin ayinsel özelliklerini ve ibadet geleneğini öğrenmek açısından çeşitli ipuçları taşır.



        Roma dönemine ait bir sunak.

Ayasofya'yı Kıyamete Kadar Bekleyecek Melek



Efsaneye göre, Ayasofya gibi yüce bir mabedin her an melekler tarafından korunduğu ve burada yapılacak ibadetlerin kabul edileceğine inanırlırmış. 

İmparatorun düşüncesi bana çok saçma geldi. Hemen '' Bu genç adam Tanrı tarafından gönderilen bir melek olmalı. '' gibi bir düşünceye girmiş. Ve bence o genç adam melek değil. Adamın da hiç işi gücü yok orda bekleyecek değil. Daha sonra gidip hiç baktılar mı çok merak ettim. Gerçi bu seferde melek olduğunu düşündündükleri için gözükmüyor falan diye düşünürlerdi. 
Bu efsaneyle birlikte eskiden insanların hayal güçlerinin çok geniş olduğu düşüncesine vardım. 



Yerebatan Sarnıcı ve Medusa



Yerebatan Sarnıcı her zaman ilgimi çekmiştir. Ve hep içimde bir merak uyandırmıştır. Birkaç kez oraya gittim ve her gittiğimde buranın ne amaçla yapıldığını ve neden içinde su olduğunu merak ederdim. Bu efsaneyi okuyunca eskiden Yerebatan Sarnıcının çevredeki saraylara su sağlamak için yaptırılmış olduğunu öğrendim. Okumadan önce bunun hakkında bir şeyler yazdığı düşünüp bir ümitle okudum ama Medusa'dan bahsediliyormuş. Medusa figürü daha önce gittiğimde hiç dikkatimi çekmedi, görmedim yani. Bir daha gittiğimde kesinlikle yapacağım ilk şeyin figürü bulmak olduğunu düşünüyorum. Belki Mesuda'ya bakıp taş kesilirim... :)